7. Ataların Gölgesinde

7. ATALARIN GÖLGESİNDE

(Frank ailesinin villasında bir salon. Soldaki duvara dayalı bir divan. Divanla kapı arasında küçük bir masa. Sağdaki duvara dayalı bir ikinci divan. Geri planda, duvar boydan boya kaplayan, atalara ait dört resim. Hepsi de esmer, iri yapıl adamlardır. BEŞINCI FRANK, papaz kılığında, bir aşağı, bir yukarı dolaşmaktadır. Düşüncelidir)

BEŞİNCİ FRANK
Ey koca. Birinci Frank; bin saygı sana
Yoksulluktan çıkıp sonsuza yükselen
Gerçi ben de senin soyundan geldim, ama
Güçsüz bir yaşlıyım ben, sana hiç benzemeyen.

Köle ticaretinde vurdun vurgunu,
Filoların denizlerde cirit atardı,
Yaşama düzeninde kanlar diz boyu,
Sattığın çoğunlukla kar beyaz kadınlardı.

Anasını bellerdin bütün müşterilerin,
Ve hiç tersine dönmedi bahtın senin,
Ne yazık ki o güzel günler geçti,
Geçenler bir daha geri dönmez ki.

Ey koca İkinci Frank, son ki soydun
Arkadaşının bankasını ölüm döşeğinde,
Düşünebilir miydin hiç ben torununun,
Borç yüzünden düşeceğini yoksulluk içine.

Papayı bile ayartmıştın rüşvet vererek,
Sana koşardı soylular, senden doğardı ya da
Savaşlar tutkularını doyurmuş olsa gerek
Yürüdün tüm cesetler üstünde kaygısızca

Senin yıldızı parlasın diye
Açlıktan öldü yığınlar binlerle
Ne yazık ki o güzel günler geçti
Geçenler bir daha geri dönmez ki.

(Sağdaki kapıdan, OTTİLİE, elinde birtakım Kitaplarla girer).

OTTİLİE — Frank, sen ha! (Kapıyı dikkatle kapatır)
Buraya çıkıp gelmek. Bu ne tedbirsizlik! Ya biri seni tanısa; yandık!

BEŞİNCİ FRANK — (Soldaki divanın üstüne oturur)
Dayanamadım. Bankada daha fazla kalamazdım. Kendimi çok yalnız ve bırakılmış hissediyordum.

OTTİLİE — (Kitapları küçük masanın üstüne koyar)
Frank, senden dul kalmış olmak da pek iç açıcı değil yani!

BEŞİNCİ FRANK — Bu diri diri gömülme numarası bende düşünme, hayal gücü diye bir sey bırakmadı. (OTTİLİE, divana, FRANK’ın yanına oturur).

OTTİLİE — Ama durum bunu gerektiriyordu. Sigorta üç yüz bin lira ödedi.

BEŞİNCİ FRANK — Buna karşılık, ben de, kimse tanımasın diye hep papaz kılığında dolaşmak zorunda kalacağım! Özel Frank Bankası, bugüne dek hiç bu denli kötü bir duruma düşmemişti. Ne acı ki, bu da benim yönetimim sırasında oluyor. Böylece beş para etmediğim ortaya çıktı.

OTTİLİE — Saçma!

BEŞİNCİ FRANK — (Ayağa fırlar) Banka genel müdürü olabilecek adam değilim ben! Ben ne yazık ki, iyi yaratılışlı bir insanım.
(Yakınarak salonda biraz dolaşır, sonra sağdaki divana oturur)

Ey koca Üçüncü Frank, ey büyük dahi
Kurucusu Hong-Kong Bankalar Birliğinin
Çin'de şef olduğunda serttin kayalar gibi
Tarihe bir kahraman olarak geçtin

Esrardı orada baş gelir kaynağın senin
Kurduğun tröst dünyaya dal budak saldı
Çok paralar vurdun, milyonla doldu cebin
Yemediğin halt, tatmadığın zevk kalmadı

Yükselip durmadan kamçısıyla tutkunun
Keyfince mutluluğun türküsünü tutturdun
Ne yazık ki o güzel günler geçti
Geçenler bir daha geri dönmez ki.

OTTİLİE — (Kitapları alır, gidip FRANK'm yanına oturur). Sinirlenme. Biraz Goethe okusan. Ya da Mörike'yle ilgili çalışmalarına yeniden başlasan. (FRANK eline ili kitap alır).

BEŞİNCİ FRANK — Goethe! Mörike! Hıh! Su anda hiç de böyle tinsel ve duygusal evrenler üzerinde kafamı toplayacak durumda değilim. Atalarıma baktıkça utançtan yerin dibine geçiyorum. (Ayağa fırlar) Edebiyatı medebiyatı ipledikleri yoktu onların. Hayır işlemek gibi bir suçları olmadı yaşamları boyunca. Kiliseye tek adım atmamışlardı. Ama korkunç bir yaşama güçleri vardı. Oysa ben! Onlar bütün batakhaneleri yönetiyorlardı, bense Kiliseler Birliğine başkanlık ediyorum. Onlar olmadık yerde genelevler kuruyorlardı. Bense şiir geceleri düzenliyorum. Allah kahretsin beni! (Elindeki kitapları yere fırlatır) Hem, nasıl da bir disiplinleri varmış! Çevirdikleri dümenlerle kıtaların iflahını kesmişler. Ama, çalıştırdıkları adamlar da adammış! Sapına kadar dürüst kişilermiş. Bir de benimkilere bakın; hepsi de sahtekâr kerataların. Hizmetçisine varıncaya dek. Ama kuşkulanır diye korkumdan bir şey söyleyemiyorum ki kendisine. Ah, şu kafa! Niye ben de atalarım gibi güçlü ve sağlıklı bir iş adamı olamıyorum. (Soldaki divana yeniden çöker).

Ey koca Dördüncü Frank, bakıyorsun tepeden
Görüyorsun oğlunu, bitmiş ve çok pişman
Yaşlardır yanaklarını ıslatıp dökülen
İnsan olmak ona bu dörtleri açtı, insan

Kasım'da Dupont'u devirdin
Kurdun egemenliğini Essen'de
Aralık'da petrol işine girdin
Ocak'da maden işine

Ne yaptınsa doğrusu esaslı yaptın
Karşında direnen herkesi yaktın
Ne yazık ki o güzel günler geçti
Geçenler bir daha geri dönmez ki.

(Sağdaki kapı vurulur. FRANK'la OTTİLİE yerlerinden fırlarlar).

BEŞİNCİ FRANK — Eyvah! Hizmetçi!

OTTİLİE — Seni görürse yandığımızın resmidir!

BEŞİNCİ FRANK — Hemen öldür onu!

OTTILIE — Yaa, öldüreyim! Hep bana düşüyor bu öldürmeler. Bir kez de sen öldürsene!

EŞİNCİ FRANK — Ben öldüremem, Ottilie. Yüreğim dayanmaz

OTTİLİE — Hem de bir hizmetçiyi öldürmek! Tam da bu hizmetçi kıtlığında.

BEŞİNCİ FRANK — Başka çare yok.

OTTİLİE — Yan odaya geç, görmez seni.

BEŞİNCİ FRANK — Neyi değiştirir? Nasıl olsa sesimi duydu. Boğ onu. Boğ zavallıyı.

(Kapı gene vurulur. BEŞİNCİ FRANK, soldaki kapıdan çıkar. OTTİLİE ipek şalını omuzlarından indirir, soldaki divana çöker, boğmaya hazır duruma geçer. Kapı Üçüncü kez vurulur).

OTTİLİE — Buyrun. (Sağdaki kapıdan BÖCKMANN girer)

BÖCKMANN — İyi akşamlar sayın Ottilie.

OTTİLİE — (Rahatlamış) Böckmann, siz miydiniz!

(BEŞİNCİ FRANK soldaki kapıdan girer).

BEŞİNCİ FRANK — Aa, Böckmann'mış demek! Bizim müdür. En yakın dostum. Neyse, hizmetçi kurtuldu. (OTTİLİE onun yanına oturur, BÖCKMAN'a işaret eder; o da sağdaki divana oturur)
Ne o, Böckmann? Hayrola? Bu saatte?

BÖCKMANN — Ben artık bittim, mahvoldum, dostum.

BEŞİNCİ FRANK — Neden mahvoldun?

BÖCKMANN — Yıllardır Frank özel bankasına en büyük bağlılıkla hizmet ettim. Birdenbire günahlarımın pusulası çıktı karşıma. Bugün, bankanın onca güvendiğimiz doktoruna gittim. (Susuş) Biliyordunuz zaten. Bu sizin için yeni bir şey değil. Değil mi?

OTTİLİE — (Öfkeli) Ama, Böckmann…

BÖCKMANN — Şimdiye dek mide ağrılarımın hep önemsiz olduğu söyleniyordu bana. Hem de yemin billah. Şimdi durumu öğreniyorum; iş işten geçmiş.

BEŞİNCİ FRANK — Doktor Schloberg özü sözü doğru bir adamdır.

BÖCKMANN — Peki öyleyse, bizim o cinayetlerimize nasıl oldu da rapor verdi?

BEŞİNCİ FRANK — Her doktor aldanabilir.

BÖCKMANN - Hayır, o kendisi aldanmadı, beni aldattı yıllar yılı. Siz de bunu çok iyi biliyorsunuz.

BEŞİNCİ FRANK — (Kızgın) Bizi suçlamaya mı kalkışacaksın yoksa?

BÖCKMANN - (Kesin) Evet. (Susuş)

BEŞİNCİ FRANK — (Kasılarak). Öyleyse konuş, Ottilie.

OTTİLIE — Yine mi ben?

BEŞİNCİ FRANK — Evet. Çünkü gücümün üstünde bir şey bu benim. Böckmann dostumdur. Hem de biricik dostum.

OTTİLİE — (söyleyecek şey bulamayarak) Böckmann… Evet… Bak… Doktor Schloberg bize iki yıl önce…

BÖCKMANN — Evet, iki yıl önce ne olmuş?

OTTİLİE — İki yıl önce, Doktor Schloberg saniye geçirmeden ameliyat yapılması gerektiğini söyledi. Ama biz çekindik.

BÖCKMANN — Neden çekindiniz?

OTTİLİE — Narkozun etkisiyle ağzından bir şeyler kaçırmandan. Çünkü ameliyatı, Doktor Schloberg kendisi yapmayacaktı. Seni bir kliniğe götürmemiz gerekiyordu. Buna da yürek bulamadık. (Susku)

BÖCKMANN — Ve sırf korktuğunuz için beni ölümün pençesine bıraktınız!

BEŞİNCİ FRANK — Bak, Böckmann, ben…

BÖCKMANN – Evet, korkudan. Ne yapıyorsak hep korkudan… Yakalanmak korkusundan, hapse atılmak korkusundan. Korku, korku, hep korku. Şu anda ölümle karşı karşıyayım. Ensemde gene korkunun o buz soluğu.

BEŞİNCİ FRANK — Bak, Böckmann, Goethe’nin bir sözü var…

BÖCKMANN — Goethe'nden başlatma beni şimdi.

OTTİLİE — Bak, Böckmann, ne ben, ne Frank kendimizi savunacak değiliz. Bizim en iyi dostumuzsun sen. Ve biz sana ihanet ettik. Doğru. Kendinle ilgili gerçeği öğrendin. Şimdi de bizim gerçeğimizi öğren: Bizim çocuklarımız var, Böckmann. (BÖCKMANN, şaşkın, her ikisine de gözünü dikip bakar)

BÖCKMANN — Çocuklarınız mı var?

OTTİLIE — Evet. İki çocuğumuz.

BEŞİNCİ FRANK — Herbert, yirmi yaşında. Oxford'da iktisat okuyor.

OTTİLİE — Francisca on dokuz yaşında. Montreux'de öğrenim yapıyor. Bir yatılı okulda.

BÖCKMANN — Bizim, banka işlerini nasıl çevirdiğimizi biliyorlar mı?

BEŞİNCİ FRANK — Bankadan haberleri bile yok.

OTTİLİE — Constanz gölü kıyısında bir villa tuttuk. Tatillerde ve hafta sonlarında onlarla orada buluşuyoruz.

BEŞİNCİ FRANK — Orada bizi Hansen diye biliyorlar.

BÖCKMANN — Hansen mi?

BEŞİNCİ FRANK — Bu adla İspanya'da da bir çiftlik satın aldık.

BÖCKMANN — Peki, çocuklarınız sizi namuslu kişiler mi sanıyorlar?

OTTİLİE — Bize güveniyorlar.

BEŞİNCİ FRANK — Bize saygı duyuyorlar.

OTTİLİE — Bizi seviyorlar.

BEŞİNCİ FRANK — Mutlu bir aileyiz.

BÖCKMANN — Mutlu aile! Ve siz de bu mutlu ailenizi sürdürmek için benim gebermeme aldırmıyorsunuz bile!

OTTİLİE — Böckmann: Bu pis işler, senin gibi beni de çökertti; yıprandım, bittim. Yıllardır ancak morfinle bu iğrenç yaşamı sürükleyen yaşlı bir kadınım artık. Benden nasıl olsa geçti. Tanrı nasıl isterse öyle cezalandırsın beni. Vız gelir. Ama çocuklarım benim gibi yaşamasını istemiyorum. Onların dürüst kişiler olmalarını istiyorum; Tanrının da, insanların da seveceği.

BEŞİNCİ FRANK — Biz ne yaptıysak çocuklarımız için yaptık. (Susuş)

BÖCKMANN — Demek çocuklarınız var! Nerden bile bilirdim. Bağışlayın. Siz benden daha bahtlısınız. Benim için de yeryüzünde çocuklardan daha güzel, daha temiz, daha suçsuz bir şey yoktur. Bunu şimdi size söyleyebilirim. Ben de yıllardan beri hep çocuk özlemi duydum. Kendi çocuklarım olsun istemedim. Çünkü bir banka müdürünün çocuklarına bırakacağı miras pek özenilecek bir şey olmasa gerek. Bir çocuk yuvası kurmaktı dileğim. Ya da bunun gibi bir şey. Çok geçmeden de bunu gerçekleştirebileceğimi sanıyordum. Ama şimdi böyle bir şey söz konusu olamaz artık. Çünkü her şey bitti. Banka benden daha zorlu çıktı. Beni yedi. (Ayağa kalkar) Hadi, kalın sağlıcakla. Yarın beni gene bankada, veznede, görevimin başında göreceksiniz. (Soldaki kapıdan çıkar)

BEŞİNCİ FRANK — (OTTİLİE’ye) Bir de bana iş dünyasında büyük insanlar olmadığını söyler durursun. (Masanın üstünden bir kitap alır, okumaya başlar)

OTTİLİE — (Düşünceli) Böckmann iki milyon miras bırakıyor. Ve bu para bize kalacak.

BEŞİNCİ FRANK — (Başını kaldırmaksızın) Ottilie! Ahlak açısından beni gene güç durumda bırakıyorsun. Adam en iyi dostumdu benim.

OTTİLİE — Peki, parasını almayacak mısın?

BEŞİNCİ FRANK — (Kitabın sayfalarını çevirip okumaya devam ederek) Kendimizi düşündüğüm yok, biliyorsun. Ama ortada çocuklar var.

Unless otherwise stated, the content of this page is licensed under Creative Commons Attribution-ShareAlike 3.0 License