4. Yalan Dolan Kapkaççılık

4. YALAN DOLAN, KAPKAÇÇILIK

(Törenden sonra, ölü anısına yemek Kara tülün asła durduğu bankanın önünde, sahne gerisinde, çeşitli yiyeceklerle donanmış, kocaman bir masa; üstünde beyaz bir örtü, meyve tabaklar, yarı-dolu şarap, KonyaK bardakları, vb. Masanın üstünde kocaman bir avize asılıdır. Vakit ilerlemiş, çağrılılar gitmiştir. Masanın çevresinde, düzensiz bir biçimde dizilmiş sandalyeler. Banka ileri gelenleri, karınları doymuş, ellerinde sigaraları, önlerinde kahveleri, göğüslerinde lekeli, kocaman peçeteleri, oturmaktadırlar. Masanın en solunda, seyircilerin görebilecekleri bir biçimde, SCHMALZ, sağında KAPPELER, HAEBERLİN, OTTİLİE, boş bir sandalye, BOCKMANN, FRİEDA ve masanın önünde, sırtı seyircilere yarı dönük EGLI, GUILLAUME servis yapar. Soldaki kapıdan, elinde valizi, ürkek adımlarla PAULİ girer.)

OTTİLİE — Buyurun, sayın Pauli, şöyle yaklaşın.

PAULI — Emredersiniz, müdire hanım.

BÖCKMANN — Sizi tören yemeğine bekledik. Konuklar gittiler bile.

PAULI — Teşekkür ederim, beyefendi. Size allahaısmarladık demeye geldim. İşimden ayrılmak istiyorum.

EGLİ — İşinizden ayrılmak mı?

PAULİ — Amseldingen'e dönmek istiyorum. Büyük kentler bana göre değil.

EGLI — Mümkün.

PAULI — Arkadaşım Heini'yi de çok merak ediyorum. Üç gündür ortalarda yok.

BÖCKMANN — Polise haber verelim.

OTTİLİE — Çok iyi. Polisin de zaten sizinle işi olacak.

PAULI — Anlayamadım, efendim.

OTTİLİE — Sen elini şu sağ cebine sok da, delikanlım, şu kasanın anahtarını veriver. Gerçi asil anahtar değil, ama sen çok usta bir çilingir olduğun için yaptığın, aynı işi görür. (PAULI irkilir, kalakalır)

OTTILIE — Hadi, versene.

PAULI — Buyurun, efendim. (Anahtarı uzatır).

BÖCKMANN — Niyetin, bugün kimseye sezdirmeden, bankada saklanmaktı, değil mi? Gece, arkadaşın Heini'ye kapıyı açacaktın, birlikte milyonlar toplayacak, sonra da toz olup gidecektiniz. Öyle değil mi?

PAULİ — (Yenik düşmüş) Öyle, beyefendi.

OTTİLİE — Otur, bakalım.

PAULI — (Oturur) Başüstüne.

OTTİLİE — Şimdi de dinle bakalım, yargımızı.

PAULI — Buyurun, efendim (OTTİLİE ve ötekiler ayağa kalkarlar. PAULI Oturmaktadır)

OTTİLİE — Dinle, Pauli. Seni artık kesin olarak bankamız kadrosuna aldık. Çünkü soygun planın gerçi biraz acemiceydi ama gene de övgüye değer. Yaptığın anahtar, doğrusu çok usta işi. Egli, bunun adını personel listesine yazdır.

EGLİ — Yazdırdım bile.

OTTİLİE — Bundan böyle, iş arkadaşlarınız, gişe memurları Haeberlin, Kappeler, Schmalz, bir de sadık memuremiz Frieda olacak. Birlikte çalışacaksınız. (OTTİLİE, ardından ötekiler otururlar).

PAULI — (Ürkmüş) Bir gangster çetesi misiniz siz yoksa?

EGLİ — Tabii. Gangsterin ta kendisi!

PAULI — Tanrım, nasıl da bir batağa düşmüşüm!

OTTİLİE – (Övüngen) Bak, oğlum, bankamızın en büyük övüncü şu: biz şimdiye dek tek dürüst ve namuslu iş yapmadık. Üstelik, bunu, dürüstlüğü dillere destan, polisleri örnek bir kentte başardık biz.

PAULI — (İyice umutsuz) Zavallı anacığım da su anda benim için dua ediyordur evceğizinde.

BÖCKMANN — Şimdi, yok olabilirsin dilersen.

OTTİLİE — Hem de en çabuk tarafından.

PAULI — Arkadaşım nerede? (Ayağa kalkar, sonra bu yürekliliğinden korkmuşçasına yeniden oturur.)

EGLI — Seni ilgilendirmez.

PAULI — (Dikleşerek) İlgilendirir. Yere batası çetenizin asil üyesiyim artık. Gerçeği öğrenmek isterim. Arkadaşım nerede? (Bir an susuş)

BÖCKMANN — Peki öyleyse.

EGLI — İlle de öğrenmek istiyorsan

OTTİLİE — Frank, yerinden çık. (Sağ kapıdan BEŞİNCİ FRANK içeri girer)

PAULI — (Dehşet içinde) Frank! Insanlık Dostu Frank,

BEŞİNCİ FRANK — Ta kendisi!

PAULİ — Nasıl olur! Gömüldüğünüzü kendi gözlerimle gördüm ben!

BEŞİNCİ FRANK — Ağlıyordun. Saklandığım yerden gördüm seni.

PAULİ — Ya geçirdiğiniz kalp krizi?

BEŞİNCİ FRANK — Turp gibiyim, baksana.

PAULÍ — Heini nerede? Ne yaptınız arkadaşıma?

BEŞİNCİ FRANK — Acele tarafından bir erkek cesedine ihtiyacımız vardı. (OTTİLİE ile BÖCKMANN'ın arkasındaki boş sandalyeye oturur. GUILLAUME servis yapar).

GUILLAUME — Kaplumbağa çorbanızı getirdim, sayin müdür.

BEŞİNCİ FRANK — (Çorbasını kaşıklar) Bak, oğlum. Bizim çevirdiğimiz dolaplar uzun süre gizli kalamaz. Bu yüzden, Frank Bankası'nı yavaş yavaş tasfiye etmeye, kazandıklarımızı da güven altına almağa karar verdik. Birkaç haftaya kadar bankamız iki yüzüncü kuruluş yıl dönümünü kutlayacak. Kısa bir süre sonra da sevgili karım ölecek. O da benim gibi kalp krizinden. Kaplumbağa çorbası nefis olmuş, Guillaume, eline sağlık. (Peçeteyle ağzını siler. GUILLAUME tabaklar kaldırır). Karim gömüldükten sonra ömrümüzün geri kalan günlerini onunla birlikte geçireceğiz. Başka bir ad altında ve daha insancıl bir ortamda. Guillaume, bize burgonya şarabı getir. (GUILLAUME şarap koyar). Bu arada, personelim de hiçbir iz bırakmadan ortadan silinecek. Herkes, kaçış planını çoktan hazırladı bile. Böylece, devlet, ister istemez, bütün borçlarımızı üstüne almak zorunda kalacak. Her şey de yoluna girmiş olacak. Benim ölümüm, bu planın ilk adımıydı, yavrucuğum. Hadi, sağlığına! (içer) Neyse şansın varmış, ucuz atlattın. Tabutuma yatırmak için biz aslında seni seçmiştik. Ne var ki, Heini üç kâğıtçılık etti, şantaj yapmaya kalkıştı. Biz de onun icabına baktık. Yazık, sen de böylece hayatta kaldın. Personelden bir kişi eksilince, seni kadroya almak zorunluluğu doğdu. Ne yapalım, yetiştireceğiz seni artık.

GUILLAUME — Kavunla jambon istemiştiniz, müdür bey, getirdim; buyurun. (Servis yapar)

PAULI — Katiller! Aşağılık katillerden başka bir şey değilsiniz siz!

BEŞİNCİ FRANK — (Bir yandan yiyerek) Biz, yalnız güç durumda kalmış iş adamlarıyız, oğlum.

OTTİLİE — Senin için çıraklık dönemi başlıyor artık meslekte.

BÖCKMANN — Seni saymanlığa verdik. Hadi, ileri, marş, marş! Meslek hayatın başladı.

PAULI — Haksızlık bu! Ben de sizin gibi zengin olmak istiyordum. Ama, ben bir defacık esaslı bir soygun yapmak, ondan sonra artık hep namuslu yaşamak niyetindeydim.

OTTİLİE — Amma da büyük laflar ediyorsun, Pauli.

BEŞİNCİ FRANK - Sen, önce bir sahte çek düzenle bakalım!

BÖCKMANN — Bir hesap açığını örtbas et bakalım!

EGLI — Cohn'un tahvillerini apart bakalım!

HAEBERLİN — Sen hele eğri yola uslu uslu gir bakalim!

KAPPELER — Önce piyasaya kalp para sür bakalım!

SCHMALZ — Sen hele bir adam öldür de, altından kalk bakalım!

FRİEDA — Yoksulluk ancak o zaman en büyük Tanrı bağışı görünecek sana.

PAULİ — Bu ne alay.

BEŞİNCİ FRANK — Hadi artık, yola gel bakalım sen şöyle.

OTTİLİE — Bak, şunu bilmen gerek.

PAULİ —- Neyi?

TOPLULUĞUN BİR BÖLÜĞÜ :
Ne dolaplar döndürdüğümüzü
Ne vurgunlar vurduğumuzu.

TOPLULUĞUN ÖTEKİ BÖLÜĞÜ:
Ne şantajlar yaptığımızı
Ne voliler vurduğumuzu
Ne dümenler çevirdiğimizi

TOPLULUĞUN BİRİNCİ BÖLÜĞÜ :
Ne adamlar öldürdüğümüzü
Kimleri atlattığımızı
Kimlere kazık attığımız

TOPLULUĞUN İKİNCİ BÖLÜĞÜ
Ne tefecilikler yaptığımızı
Ne soygunlar düzenlediğimizi
Ne yalanlar kıvırdığımızı
Ne ursuzlara yataklık ettiğimizi

HEPSİ BİRLİKTE:
Ve bütün bunları yapmak zorunda olduğumuz için yapıyoruz.
Aslında biz de iyi olmak istiyoruz, ama elden ne gelir.
Şöyle bir rahat yaşamak için bin bir dalavere çevirmek zorundayız.
Ve bu taş yürekli dünyada zavallılar
Acı acı iç çekerler giden paracıklarının ardından.

PAULİ —- Acı acı iç çekerler.

HEPSİ BİRLİKTE :
Giden paracıklarının ardından.

(Solda otel. Sağda, GUILLAUME'un kahvesi. Gerride Banka. Kahvenin önünde üç masa. Soldaki, aşağı yukarı sahnenin ortasına rastlar. Özenle hazırlanmıştır. Üstünde bir boş vazo, bir çaydanlık, yoğurt, kızarmış ekmek, çay, vb. vardır. Orta masada bir tabak elma peltesi; sağdaki masanın üstünde de papatya çayı, peksimet, maden suyu. GUILLAUME, Kahvenin kapısına dayanmıştır. EGLI, elinde bir Kırmızı gülle girer. Sağdan otele doğru yürür. Otelin kapısından FRIEDA çıkar.)

EGLİ —- Frieda!

FRIEDA —- Egli!

EGLI — Geçirdim geceyi Emperyal Otelinde
Milwaukee'li milyoner bir kadınla
Salınıyordu tül perdeler ayışığında
Yalnız sen vardın ama gözümde, düşüncemde

FRİEDA — Maden mühendisinin sıcaklığı hâlâ
Bahçede pırıl pırıl mavi bir Chevrolet
Ve yöreyi dolduran içli bülbül sesi
Seni düşünüyordum ama, yalnız seni

EGLI — İyi sabahlar dilerim sana.

FRİEDA — Ben de sana.

EGLİ — Şu gülü sunabilir miyim?

FRİEDA — Teşekkür ederim. (Koluna girer; birlikte kahveye giderler)

FRİEDA — Bana bir çay, bir de yoğurt. Guillaume.

EGLİ — Bana da.
(GUILLAUME yer gösterir)

GUILLAUME — Her zamanki gibi. (Otururlar. FRİEDA gülü boş vazoya koyar.)

FRIEDA — İlacını almayı unutma. (EGLI bardağa bir kaç damla ilaç damlatır. FRIEDA çay koyar) Kaç şeker?

EGLİ — İki.

FRİEDA — Kızarmış ekmek ?

EGLI — Bir dilim. (Çayların karıştırırlar)

FRİEDA — Anderthal'deki kızkardeşim beşinci çocuğunu dünyaya getirdi. Bir oğlan.

EGLI — Erkek kardeşim Maibrugg Belediye Başkanı oldu. Nihayet başardı. (Çaylarını içerler)

FRİEDA — Yirmi yıldan beri Frank'ın yanında çalışıyoruz.

EGLI — Yirmi değil, yirmi iki.

FRİEDA — Her yıl da evlenmeyi kurduk.

EGLİ — Ama her seferinde işler engelledi.

FRİEDA — Banka işleri gerektiği gibi gitmedi.

EGLI — Bu kez artık tasfiye edilecek. Maibrugg'da kuçük bir ev satın aldım. Meyve ağaçları arasına gömülmüş. Panjurları yeşil, çatısı kırmızı…

FRIEDA — Çocuklarımız olacak.

EGLİ — Hepsi de erkek.

FRİEDA — Bak, göreceksin, bu yaşta bile başaracağım bunu. (Yoğurt yerler) Biz de, şu küçük kahvede, rıhtımda bankanın yanı başında tutmuş ne düşler
kuruyoruz.

EGLI — Sabahın erinde, henüz kötülük saçmaya başlamadan.

FRİEDA - Gene martılar çığrışıyor. Altın ışıklara boğdu kiliseyi gene güneş.

EGLİ — Her zamanki gibi.

İKİSİ BİRLİKTE:
Geçer Değişir bir gün her şey
Birleşiriz bir gün ikimiz
Bir gün başka türlü olur her şey.

EGLI — Kahvaltı bitti. (Ayağa kalkarlar. FRIEDA vazodan gülünü ałır).

FRİEDA — Yine ayrılmamız gerekiyor. (EGLI, FRİEDA'nın koluna girerek onu otele doğru götürür)

EGLI — Hoşçakal, Frieda.

FRİEDA — Hoşçakal, Egli.

EGLİ — Tanrı işini rast getirsin.

FRİEDA — Soğukkanlı ol. (FRİEDA otele gider. GUILLAUME masanın üstüne bir bardak konyak koymuştur)

EGLİ — Bana bir konyak, Guillaume. (GUİLLAUME konyağı gösterir)

GUILLAUME — Her zamanki gibi, bay Egli. (EGLİ otelin önünde kendine bir puro yakar; sol geriden SCHMALZ elinde gazeteyle girer)

SCHMALZ — Bir papatya çayı, bir de peksimet.
(GUILLAUME, üstünde papatya çayıyla peksimetin durduğu masayı işaret eder)

GUILLAUME — Her zamanki gibi, bay Schmalz.
(SCHMALZ, GUILLAUME'un gösterdiği masaya oturur; papatya çayını içmeye başlar. EGLI, bir o başa, bir bu başa gider, gelir. Soğukkanlıdır.)

EGLI — Pek sayın Schmalz, az önce seni eski Volkswagen'ini park ederken gördüm. Anlaşılan borca girmek istemiyorsun. Hatta bir yana birkaç kuruş koymak istiyorsun. Bizden bağımsız olmak için. Sus, hiç konuşma. Gelecek hafta kendine güzel bir Mercedes sunacaksın. Bu da seni yıkımın eşiğine getirecek. Böyle de olması gerekir. Tamam mı?

SCHMALZ — Tamam, tamam, sayın Egli. Tıpatıp böyle yapacağım. (SCHMALZ gazetesini açar. Sol geri den memur KAPPELER girer),

KAPPELER — Bir maden suyu, biraz da peksimet, Guillaume. (GUILLAUME, maden suyuyla peksimetin bulunduğu masayı gösterir)

GUILLAUME — Her zamanki gibi, Kappeler. (KAPPELER, SCHMALZ’ın masasına oturur)

EGLİ — Pek sayın Kappeler, geçenlerde belediye parkında dolaşıyordum. Şu son işimizi düşünüyordum. Doğrusu, başkaca hiçbir kötülük de yoktu aklımda. Bir de kimi göreyim? Seni, pek sayın Kappeler. Kanepeye sevdiceğinle kumru gibi oturmuştun. Ne o, onunla evlenmeye mi niyetin var, yoksa?

KAPPELER — Evet, sayin Egli. Hem de gelecek hafta. Kızcağız gebe.

EGLI — Gebe mi? Bak sen işe! Peki, gebe olması, senin birdenbire namusu mücessem kesilmen için bir neden mi oluyor? Hem, zaten çocuk sahibi olmak ne demek? Bak, Beşinci Frank'la karısının çocukları var mı? Ben asıl buna evlilik derim. Karşılarında şapkamı çıkarırım. Biz, ardımızda çocuk bırakmadan çekip gideceğiz cehenneme, Kappeler. O sevdiceğini derhal, ama derhal bırakacaksın. İzin ver de, senden bu kadarcık bir namusluluk bekleme hakkım olsun.

KAPPELER — Peki, sayın Egli. Yüreğime taş basacağım. (Sol geriden memur HAEBERLIN girer)

HAEBERLIN — Bana bir elma peltesi, Guillaume.

GUILLAUME — (işaret ederek) Her zamanki gibi, bay Haeberlin. (HAEBERLIN ortadaki masaya oturur; elma peltesini kaşıklamaya başlar. EGLI de soldaki masaya oturur)

EGLI — Papatya çayı, maden suyu, elma peltesi. İnsan kendini sayrılar evinde sanıyor. Hey Tanrım, ne günlere kaldık! Benim gençliğimde, bu saatte bütün gece dut gibi sarhoş olurdu. Ama şaşılacak bir şey yok bunda. Erkektik bizler. Oysa siz?

HAEBERLİN. — Doğru, bay Egli. Ama o günler, tatlı, rahat günlerdi. Oysa, bugünün yaşama hızıyla… Kendi kendimizi aldatmayalım, bay Egli. Yorulmuş, yıpranmışız hepimiz, içimiz geçmiş. Meslekte doyumluluk, ruhsal denge, iç huzuru gerek bize. Siz bunları eskiden şarapla, kadınla, türkülerle, düzenlediğiniz eğlencelerle sağlıyordunuz. Oysa bugün, bunları ancak hapishane duvarları ardında bulabiliyoruz biz. (Herkes şaşkın şaşkın bakar) Geçenlerde, bir yerde okudum. Düzenli bir yaşamın yaratmadığı mucize yok. Hapishanelerde her şey geçiyormuş, arkadaş. Ne sindirim bozukluğu, ne sinir zafiyeti, ne kalp, ne dolaşım bozukluğu, hiçbiri kalmıyormuş. Bir de şu halimize bakıyorum da… Yaşamak denecek yanı mı var! Köpekler gibi sürünüyoruz. (Bir an susuş. Ötekiler tehdit edici bakışlarla ona bakarlar)

EGLİ — (Alaylı bir dostlukla) Doğrusu, bütün bunlar çok ilginç Haeberlin. Demek, boş zamanlarını hapishaneleri incelemekle geçiriyorsun sen.

HAEBERLIN — Ayıldım; birden gözüm açıldı, bay Egli.

EGLİ — Ne o, içeride bir süre geçirmeye özlem mi duyuyorsun yoksa?

HAEBERLIN — (Alayı anlamadan) Düşlerimi doldurup duruyor: hücrede şöyle sessiz, dingin bir akşam. Işıklar erkenden sönüyor. Bakıyorsun, pencerede, gökyüzü yavaş yavaş kararıyor. İlk yıldızlar ışıyıveriyor. Bir dinginlik, bir huzur. Tatlı, sakin bir uyku. Artık ne koşuşturup durma, ne yakalanma korkusu, ne de ele verilme kaygısı. Bankadaki yaşamımızla karşılaştırıldığında bulunmaz yaşama koşulları bunlar; doğrusu. Hem, oraya kapağı atmak için pek öyle yorulmamıza da gerek yok. Geçmişimiz buna bol bol yeter. Savcıya bir telefon, tamam. Ondan sonra. hepimiz, ömür boyu postu sereriz oraya. Artık ne üzüntü, ne yırtınma. Bir semirir, bir semiririz ki sağlıktan çatlarız.

EGLİ — (Sakin) Bak arkadaş, ben bu tekere çomak sokmasını bilirim. Hiç kuşkun olmasın. Senin gibi böyle düşler kuran nicelerini doğduklarına pişman ettim ben. Sen hapishaneleri istediğin kadar öv, göklere çıkar. Vız gelir. Benim meslek inancımı bozamazsın sen. (Ayağa kalkar. Sertçe) Sana bir şey daha, Haeberlin: (HAEBERLIN de ayağa kalkar) Geçen pazar seni kilisede gördüm. Sen kendini ne sanıyorsun ulan? Bak, bu seni son uyarmam olsun. Vicdanında bir sürü kara lekeyle kalkıp kiliseye gidiyor, utanmadan Tanrı'ya yakarıyor, ezgiler söylüyorsun. Hem de şu “Tanrımız en sağlam kalemizdir” ezgisini! Aman yárabbim! Olacak şey mi bu! Sen kendini ne sanıyorsun? Müdür mü, yoksa. Personel Şefi mi? Ama, bak, ben rahatça gidebilirim kiliseye. Her gün öyle korkunç dalavereler çeviriyorum ki hiçbir zaman kendimi namuslu görme tehlikem yok. Ama, siz, şu üç gişe memuru - (SCHMALZ ve KAPPELER de ayağa kalkarlar) Gişenin arkasında çevirdiğiniz küçücük numaralarla bir de namuslu olmaya kalkışırsanız yandık. Çok rica ederim, disipline uyun, baylar. Canınız cehenneme! Bekleyin, su banka bir tasfiye edilsin, ondan sonra ne halt ederseniz edin. İster selamet ordusuna girin, ister manastıra. Viz gelir! Ama o zamana kadar gangster olarak kalmak zorundasınız. Vicdanlarınıza sesleniyorum, baylar!

ÜÇÜ BİRLİKTE — Peki, bay Egli, gangster kalacağız

EGLİ — Hadi, öyleyse, marş marş! İş başına! Bugünkü mesai başladı.

ÜÇÜ BİRLİKTE — Başüstüne Sayın Egli, gidiyoruz.
(Bankaya girerler. EGLI oturur. GUILLAUME bir bardak su getirir)

EGLİ — Damlalarımı, Guillaume.

GUILLAUME — Her zamanki gibi, bay Egli.

EGLI — Sinirlendim.

Unless otherwise stated, the content of this page is licensed under Creative Commons Attribution-ShareAlike 3.0 License